
Halil Cibran, kötülüklerin en sonunda iyiliğe döndüğünü bir şiirinde şöyle anlatır.
"Yalnızca içinizdeki iyilikten bahsedebilirim, kötülükten değil. Çünkü kötülük, kendi açlık ve susuzluğu içinde azap çeken iyilikten başka ne olabilir ki?"
Bu mısradan ne anlamalıyım?
İyiliğin ve kötülüğün birbirinin sebebi ve sonucu olduğunu mu yoksa birbirini tamamlayan zıtlıklar olduğunu mu?
Yoksa insanın özünde kötü olmadığını, kötülüğün iyiliğin bozulmuş bir versiyonu olduğunu mu?
Belki de hepsi..
Bugünlerde eksikliğini en çok hissettiğimiz şey, galiba empati yoksunluğu. Sosyal medyada birbirimize attığımız kibirli yorumlardan, trafikte birbirimize gösterdiğimiz sabırsızlığa kadar... Neredeyse her an, birbirimizi dinlemek yerine, hep bir açık arıyoruz. İçimizdeki iyiyi kaybetmiş gibiyiz. Belki de iyilik, kötülüğün bu kadar sıradanlaştığı bir zamanda, bizden umudunu kesip, içimizdeki en korunaklı köşeye sığınmış durumda. Onu saklandığı yerden çıkarmak, belki de kendimizi yeniden keşfetmekle başlıyor.
İyilik gibi nadir bir kavramın nasıl ortaya çıktığını sorduğumuzda, bunun kötülüklerle mücadeleden doğduğunu söyleyebiliriz. Kötülükler ise, sıradanlığın ve duyarsızlığın içinde kolayca yayılıyor.
Peki kendimizi de kaptırdığımız bu sıradanlık, sizce de kötülüğü üretmiyor mu? Düşünce yoksunluğunun getirdiği vasatlık, bizim tercihimiz olmuyor mu?
Yayınımda iyiliği ,birilerine yardım etmek, adaletli olmak ya da başkalarının hakkını savunmak gibi, onaya bağlı bir kavram olarak düşünmedim. Başkalarından daha az şey beklediğimiz, düşünen ve empati yapabilen özgür bireyler olmanın iyiliği temsil ettiğini anlatmaya çalıştım. Eğer bunu başarabilirsek, takdir ölçülerimizin değişebileceğini ve diğer erdemleri de bir karşılık beklemeden yapabileceğimizi düşünüyorum.
Gerisini podcast ve Monolog'da bulabilirsiniz.
İyi Pazarlar..
Comments (0)
To leave or reply to comments, please download free Podbean or
No Comments
To leave or reply to comments,
please download free Podbean App.